Prof. Dr. Mehmet Pala
Gıda tüketiminin halk sağlığı üzerindeki etkisi, son yıllarda bilimsel verilerle daha net biçimde ortaya konmuştur. Beslenme alışkanlıklarının obezite, kanser, diyabet, hipertansiyon, kardiyovasküler ve nörodejeneratif hastalıklar gibi kronik hastalıkların oluşumunda %40 ila %60 oranında etkili olduğu bilinmektedir. Türkiye’de yılda yaklaşık 250 bin yeni kanser vakası görülmesi, toplumun %15’inin diyabet hastası olması ve obezite ile mental hastalıklar açısından Avrupa’da ilk sıralarda yer alması, gıda-sağlık ilişkisinin önemini çarpıcı bir şekilde gözler önüne sermektedir.
Bu veriler, gıdaların yalnızca temel besin öğesi sağlayan ürünler olmaktan öte, halk sağlığının korunmasında aktif bir rol oynayabileceğini göstermektedir. Bu bağlamda, sağlık üzerinde olumlu etkileri bilimsel çalışmalarla desteklenen “fonksiyonel gıdalar”ın yaygınlaşması, toplum sağlığının geliştirilmesi açısından önemli bir fırsat sunmaktadır.
Ancak mevcut durumda yürürlükte olan sağlık beyanı düzenlemeleri, fonksiyonel gıdaların pazara sunulmasını ve tüketiciye etkin biçimde ulaştırılmasını ciddi ölçüde zorlaştırmaktadır. Türkiye’de geçerli olan mevzuat, sağlık beyanı yapılabilmesi için yüksek düzeyde bilimsel kanıt, klinik araştırmalar ve sıkı onay süreçleri talep etmektedir. Tüketicinin yanıltılmasının önüne geçilmesi hedeflense de, bu katı uygulamalar halk sağlığına katkı sunabilecek birçok ürünün piyasaya girmesini engellemektedir.
Sağlık beyanlarının daha esnek ve bilimsel derecelendirmelere dayalı bir sisteme oturtulması yönünde birçok haklı gerekçe mevcuttur. Kronik hastalıkların artışıyla birlikte sağlık harcamaları da hızla yükselmekte, bu durum ülke ekonomisi üzerinde ciddi bir yük oluşturmaktadır. Küresel düzeyde “koruyucu tıp” (preventive medicine) ve “koruyucu beslenme” (preventive nutrition) anlayışları ön plana çıkarken, toplumun sağlıklı gıda tercihleri konusunda bilinçlendirilmesi büyük önem taşımaktadır. Fonksiyonel gıdalarda yapılacak sağlık beyanları, bireylerin doğru ve bilinçli tercihler yapmalarına yardımcı olacaktır.
Ayrıca Türkiye, biyoaktif bileşenler açısından zengin endemik bitki çeşitliliği ile dünyada sayılı ülkeler arasında yer almaktadır. Bu potansiyelin değerlendirilebilmesi için devletin koruyucu sağlık politikaları çerçevesinde fonksiyonel gıdaları destekleyici bir yaklaşım benimsemesi gereklidir. Son yıllarda birçok yerli firma bitkisel ekstraktlar, probiyotikler, vitamin-mineral katkılı ürünler gibi fonksiyonel gıdalar geliştirmeye başlamıştır. Ancak bu ürünlerin yeterli sağlık beyanı ile pazarlanamaması, hem ticari motivasyonu azaltmakta hem de yerli Ar-Ge’nin katma değer üretme kapasitesini sınırlamaktadır. Bu bağlamda, sağlık odaklı ürün geliştiren girişimci firmaların desteklenmesi ve mevzuatın daha esnek hâle getirilmesi büyük önem taşımaktadır.
Günümüz tüketicisi yalnızca ürün içeriğine değil, aynı zamanda ürünün sağlık üzerindeki etkilerine de dikkat etmektedir. Bu nedenle ürün fonksiyonuna dair açık, anlaşılır ve doğrulanabilir beyanlar, hem tüketici güvenini artıracak hem de bilgi kirliliğine karşı koruyucu olacaktır.
Mevcut sistem, genellikle farmasötik ürünlerde aranan düzeyde kanıt (çift kör, randomize, geniş ölçekli klinik çalışmalar) talep etmektedir. Ancak bu beklentiler, gıda sektörünün yapısal ve finansal gerçekleriyle örtüşmemektedir. Oysa ki, sağlık beyanları için “kanıta dayalı derecelendirme sistemi” geliştirerek farklı düzeylerde beyanlara izin verilmesi mümkündür. Örneğin, etiket üzerinde “Bilimsel çalışmalar bu ürünün kalp sağlığını destekleyebileceğini göstermektedir” şeklindeki ifadeler, hem bilgilendirici hem de yönlendirici olabilir. Bu yaklaşımın kapsamlı şekilde değerlendirilmesi ve uygulanabilir modellerin geliştirilmesi gereklidir.
Sonuç olarak, halk sağlığının korunması, yerli gıda sanayisinin desteklenmesi ve tüketicinin bilinçli ürün tercihi yapabilmesi için sağlık beyanlarına ilişkin mevcut mevzuatın gözden geçirilmesi gerekmektedir. Bilimsel doğruluktan ödün vermeden, esnek ve derecelendirilmiş bir beyan sisteminin oluşturulması, Türkiye’nin fonksiyonel gıda pazarında rekabet gücünü artıracak; aynı zamanda toplum sağlığına ve sağlık harcamalarının azaltılmasına anlamlı katkılar sağlayacaktır.